Yüksek ideallere sahipken çeşitli engeller nedeniyle istemediği bir hayata mahkûm olan bir adam üzerinden kendini ne kadar değersiz hissederse hissetsin her bireyin aslında çok değerli olduğuna, başkalarının hayatına dokunarak yaşadığı hayata ve çevresine belki de tahmin edebileceğinin çok üzerinde etki yarattığına dair mesajlarıyla umut tazeleyen, iyi hissettiren fantastik ögelerle süslü sevimli bir film It's a Wonderful Life. Şehirdeki acımasız bankerin tüm engellemelerine ve saldırılarına rağmen yoksul insanlara ev sahibi olmaları konusunda destek olan bir kredi kuruluşunu üniversiteye gitmek ve dünyayı dolaşmak hayallerini bir yana bırakarak istemeye istemeye babasından miras alan George Bailey’in hikâyesini anlatıyor film. Akranları farklı eyaletlerde kurdukları işlerde başarıdan başarıya koşarken ya da küçük kardeşi kahramanlık destanları yazarken doğduğu şehirde kısılıp kalan George’nin hem yenilmişlik / kaybetmişlik duygusuyla hem de kötülük timsali bir bankerle mücadelesini idealizm ve iyilik temalı bir hikâyeyle iç içe işleyen It's a Wonderful Life; yarattığı eşine bağlı doğurgan kadın imajı ve siyahi hizmetçi karakterleriyle dönemin toplumsal algılarına dair çok da sevimli olmayan mesajlar veriyor aslında. Öte yandan Kemal Sunal filmlerinden alışık olduğumuz ve gerçek hayatta -en azından günümüzde- karşılığı olmayan kötüye rağmen iyinin bir şekilde galip geldiği inandırıcılıktan uzak fazla idealize edilmiş bir hikâye anlatıyor film. Ancak It's a Wonderful Life; daha açılış sekansında toplumsal gerçekçi bir film olmadığını belli ediyor zaten ve seyircisini iyi insanların her şartta kazanabileceğine dair iddiasını fazla romantize edilmiş bir hikâye ve çokça sündürülmüş melek sekansına rağmen sevimli bir hikâye ile aktarıyor. Amacına da ulaşıyor.
8,0/10